Woody Allen’ın Yeni Filmi Tartışmalara Sebep Olacak
Henüz ismi netleşmeyen Woody Allen’ın yeni filmi yetişkin bir adam ile 15 yaşındaki bir genç kızın seksüel ilişkisini de içermesinden dolayı tartışmalara sebep oluyor.
Woody Allen, sinema tarihinin gelmiş geçmiş en üretken yönetmenlerinden biri. Tamamen kendine özgü çektiği filmleriyle, onu anlamak çoğu zaman oldukça güçtür.
Woody Allen, sinemasında kendine has üslubu, diyalogları ve referanslarıyla işlediği kadın-erkek ilişkilerini, nevrotik karakterlerini ve büyüleyici bir yorumla beyaz perdeye aktardığı şehirleri özgün hikâyeleriyle her daim de seyirciyi güldürmeyi başarıyor.
İncelikle kullandığı mizahi dili, yönetmenin zekası ve bu özgün hikâyeleriyle de bir araya gelince Woody Allen’ın aşina olduğumuz tarzını ortaya çıkarıyor. Film henüz başlar başlamaz kendini cazın eşsiz tınısına bırakıyorsa ve sımsıcak sinematografisiyle izleyenlerine merhaba diyorsa, o film büyük ihtimalle Woody Allen filmidir. Onun filmleri, büyük bir güldürünün altından sorgulayıcı bakış açısını da beraberinde getirir. Bununla da kalmaz, ikili ilişkilere ve entelektüel sınıfa eleştirisini her zaman rahatlıkla yapar.
Gerçek adı Allen Stewart Konigsberg olan Woody Allen, 1 Aralık 1935 yılında Brooklyn’de doğdu. Yedi-sekiz yaşlarındayken film çekmeye merak saldı. Okumayı sökmediği yıllarda filmler için hikâyeler yaratıyordu. Brooklyn’deki Midwood Lisesi’ni bitirdi, üniversite eğitimini ise tamamlamadı. 15 yaşında bir karar aldı ve adını Woody Allen olarak değiştirdi. 1961 – 1964 arasında stand-up komedisi yaparken, şovları bir yapımcının dikkatini çekmesiyle bir sinema filmi için senaryo yazma teklifi alarak, sinema dünyasına merhaba dedi.
Gelin Hep Beraber Wood Allen’ın Artık Oynadığı ve Yönettiği Kültleşmiş Filmlerine Bir Göz Atalım
“Bu Woody Allen filmi değil ki” diyenleri duyar gibiyim. Aksine Play It Again, Sam tam bir Woody Allen filmidir. Belki usta sinemacı bu filmde yönetmen koltuğunda yer almıyor, ancak senaryosunu yazıp; başrolü oynaması eseri tam anlamıyla bir Woody Allen filmi yapmaya yetiyor. Defalarca kez tiyatro sahnelerine de uyarlanmış bir oyun olan Play It Again, Sam adeta sürreal yapısıyla dikkat çekiyor. Eşinden yeni ayrılan Allan’ın (Woody Allen) arkadaşları tarafından yeni kadınlarla tanıştırılma sürecine eğilen filmi ilginç kılansa, Allan’ın bilinçaltının vücut bulmuş hâli Humphrey Bogart.
Düşünsenize, en sevdiğiniz filmin en sevdiğiniz karakteri yanı başınızda ve hayatınıza dair size akıl veriyor! Woody Allen sinemasının fantastikliğini sonuna kadar hissedeceğiniz Play It Again, Sam’in yönetmen koltuğunda ise Herbert Ross oturuyor.
Woody Allen dendiği zaman pek çok kişinin aklına direkt Annie Hall gelir. Woody Allen’ın ustalık döneminin başlangıcı kabul edilen Annie Hall, Allen’ın diğer onlarca filminde de benzer muziplikleri görmüş, nevrotik ana karakterlere de alışmıştık. Annie Hall’u diğer filmlerden bir parça ayıran belki de Allen’ın Diane Keaton ile olan muhteşem uyumu ve yönetmenin kendi hayatından parçaları görüyor olmamızdı. Usta yönetmenin, kendi hayatından izler taşıyan bu yapımda, New York’a olan hayranlığını ve kadınlara karşı olan zaafını tescillediği film olarak da bilinir. Akıp giden diyalogların arasında o dönem birlikte olan Woody Allen ve Diane Keaton arasındaki paslaşmalar izleyicinin kendini filme kaptırması için yeterli bir sebep.
Woody Allen ve Diane Keaton’ın başrollerini paylaştığı Love and Death, Rusya tarihini mizahi bir dille işleyen eğlenceli bir Allen filmidir. Napolyon, Çarlık Rusya’sını işgal etmek isterken, Boris Grushenko adlı korkak bir Rus ülkesini korumaya ve ülkesi icin savaşmaya zorlanır. Fransız ordusu, sayıca çok daha fazla ve daha güçlü olduğu için Rusya savaşı kaybeder. Napolyon artık Moskova’ya ulaşmıştır. Boris, savaşmanın bile saçma olduğunu düşünürken, yeni evlendiği genç karısı tek çarelerinin Napolyon’u öldürmek olduğunu söyler. Rusya’nın tarihini komik bir dille anlatırken, edebiyata dair bolca göndermeler de içeren film ölümü, aşkı ve Tanrı’yı derinlemesine sorguluyor ve yine epeyce mizahi bir dille bunları seyirciye aktarıyor.
Sinema tarihinin en nev’i şahsına münhasır karakterlerinden olan Zelig ile tanışmaya hazır mısınız? 1920’lerin Amerika’sında yaşayan Leonard Zelig, hiçbir insanoğlunda olmayan bir özellik ile tanıştığı kişilerin karakteristik yapılarına bürünebiliyor. Bir nevi bukalemundur o. Woody Allen’ın, sahte haber görüntüleriyle birlikte belgesel tadında anlattığı filmi Zelig, bu ilginç yapısına ek olarak izleyenlerine oldukça büyük bir eğlence vadediyor.
Dram ile eğlencenin oldukça başarılı bir şekilde harmanlandığı Hannah and Her Sisters, üç kız kardeşin kendi özel hayatlarındaki problemlere eğilmektedir. Tüm ailenin imrenen gözlerle baktığı Hannah, hayatta oldukça başarılı olmuş bir kadındır. Ne var ki kendi içerisinde durum hiç de öyle değildir. O, her ne kadar filmde mükemmeli temsil eden bir kadın olsa da aldatılmaktan kurtulamamıştır. Nitekim ortanca kardeş Holly’in de Hannah’ın eski kocasıyla flört etmesi, olayın tuzu biberi olmuştur. Woody Allen’ın çarpık ilişkileri konu edindiği filmi, entelektüel dünyaya getirdiği eleştiriyle de ön plana çıkıyor.
1987 yapımı “Radyo günleri” Woody Allen’ın radyonun altın günlerine bir saygı duruşu. Allen filmde 1930’lu 40’lı yıllarda New York Queens’de yaşayan ve düzenli olarak radyo dinleyen bir Yahudi ailesi yaratmış. Evde hergün spor, haber, radyo tiyatroları ve müzik dinlenir. Film geçmişe sevgiyle, biraz öğütsel ama aynı zamanda mizahi bakıyor.
Fantastik bir Woody Allen filmiyle daha karşı karşıyayız. Düşünsenize, en sevdiğiniz filmin başrol oyuncusu ekrandan dışarı fırlıyor ve elinizden tutup sizinle birlikte sokaklarda gezmeye çıkıyor. Tabi bu sırada onun oynadığı filmin içindekiler de “şimdi ne yapacağız” diye birbirlerine sorup duruyorlar. Çıkış noktası bir hayli ilgi çekici olan The Purple Rose of Cairo, temelini bu sıra dışı konuya bağlasa da aşkın masumane tarafına dokundurmaktan geri durmuyor.
Woody Allen sinemasının en farklı filmlerinden biri Match Point’tir desek hata etmiş olmayız herhalde. Kadın erkek ilişkisinden filizlenen büyük bir gerilimin yer aldığı hikâye, Allen’ın filmlerinin tersine pek güldürmeyen, hatta ciddi havasıyla yönetmenin filmografisinde çok başka bir yere sahip. Aşk mı yoksa servet mi, ikilemini başından sonuna dek hissettiren film, Woody Allen’ın tamamını Amerika dışında çektiği ilk filmi olmasıyla da özel bir yere sahip. Başrollerini Rhys-Meyers, Scarlett Johansson, Emily Mortimer paylaştığı Match Point vizyona girdiği 2005 yılının en çok ses getiren filmlerinden biri olmayı başarmıştır.
Biraz da Barselona’nın atmosferini içinize çekmeye ne dersiniz? Woody Allen’ın sıra dışı bir ilişki yapısını konu edindiği filmi Vicky Cristina Barcelona, bir yandan Katalonya’nın bu güzel şehirini bir başrol kimliğine büründürürken bir yandan da odak noktasına aldığı karakterler vesilesiyle aşka farklı bir perspektiften yaklaşıyor. Vicky ve Cristina’nın tatil için gittikleri Barcelona’da Juan Antonio ile tanışmasıyla başlayan olaylar silsilesi, hikâyenin sürprizlere açık yapısıyla harikulade bir seyirlik sunuyor. Woody Allen’ın, belki de tüm filmografisindeki en iyi soundtrack seçimlerinden birini yaptığı film, özellikle başrolde yer alan Penelope Cruz, Scarlett Johansson ve Javier Bardem’in üst düzey oyunculuklarıyla daha da değerli bir hâl alıyor.
Unutmadık tabiki Midnight in Paris’i, kim unutabilir ki zaten bu filmi?
Woody Allen kamerasını bu kez sanat dünyasının en ihtişamlı günlerini yaşadığı 20’lerin Paris’ine çeviriyor. Allen, bu film ile birlikte seyircilerini on yıllar öncesine götürüp sevilen tüm yazarlar, şairler, oyuncar yani kısacası sanat dünyasında kim varsa kısaca da olsa görmemizi sağlıyor.
Başarılı bir senarist olan Gil aynı zamanda başarılı bir yazar olma hayalleri de kurmakta ve ilk romanını yazmaya çalışmaktadır. Nişanlısı Inez ile Paris’e tatile gelir ve Gil şehre adeta âşık olur. Romanına ilham olması düşüncesiyle bir gece yarısı şehirde yürüyüşe çıkar ve bir anda kendisini altın çağ olarak tasvir ettiği 1920’lerde bulur. Ernest Hemingway’den Salvador Dali’ye, T. S. Eliot’tan Gertrude Stein’a kadar pek çok önemli isimle tanışır ve birbirinden eğlenceli, ilham verici davetlere katılır. Bu sırada da Adriana adında tanıştığı bir kadından etkilenir. Owen Wilson, Rachel McAdams, Marion Cotillard, Kathy Bates, Tom Hiddleston, Adrien Brody gibi usta oyunculardan oluşan kadrosuyla Midnight in Paris son dönem Woody Allen filmleri arasında parlayan bir yapım.
Henüz ismi netleşmeyen Woody Allen’ın yeni filmi yetişkin bir adam ile 15 yaşındaki bir genç kızın seksüel ilişkisini de içermesinden dolayı tartışmalara sebep oluyor.
Barselona, Barselona, Annie Hall gibi filmlere imzasını atmış olan usta yönetmen Woody Allen’ın adı henüz açıklanmayan filminin kadrosu adeta yıldızlar geçidi.
Şarkıcı ve oyuncu Selena Gomez Woody Allen’ın yeni filminde rol alacak.
Carrie Fisher… Ölüm Yıldızı’nın hakkından gelen Star Wars’un Prenses Leia’sı, kocaman evrenin en güzeli en cesur yüreklisi, gücün en kıymetlisi, her daim, ölümsüz artık…