Sessiz film döneminden itibaren sinemanın her döneminde üretmiş ve sinemaya sanat kimliğini kazandırmış; Avrupa’nın en önemli sinemalarından biri Macaristan sineması. Son birkaç yılda önlenemez yükselişin ve başarının temelinde yatırılan fonlar, açılan platolar ve çeşitli ortaklıklarla yapılan yapımlar var.
Beden ve Ruh (A Teströl és Lélekröl) filmi de bu önlenemez yükselişin ve başarının bir ürünü aslında. İldiko Enyedi’nin yönetmenliğini yaptığı filmi izlediğinizde içerisinde çok fazla psikolojik yansımaların olduğunu göreceksiniz. Genelden bakıldığında film çok ağır ve yorucu gözükse de oldukça sade ve bir o kadarda özgün. Aşkı çok başka bir açıdan işlerken Laura Marling‘in müzikleri ile oldukça davetkar! Film Başka Sinema çatısı altında şuanda vizyonda. Seans saatlerine Başka Sinema sitesinden ulaşabilirsiniz.
Rüyalar, aşk ve gerçek hayat üçlemesinde geçen bir ilişkinin hikayesi diyerek filmin detaylarına inmeye başlayalım. Öncesinde filmden küçük bir sahneyi de sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Budapeşte yakınlarında bir mezbahada yönetici olan Endre tüm çevresi tarafından aşırı derecede içine kapalı biri olarak tanınmaktadır. Kendi dünyasında yaşayan Endre’yi o dünyadan çıkaracak olan ise şirkette çalışmaya yeni başlayan Maria’dır. Birlikte çalışmaya başladıktan sonra Endre’nin Maria’ya olan ilgisi gün geçtikçe artar ve ondan hoşlanmaya başlar. Sorun şu ki Maria hastalık derecesinde asosyaldir ve herkese aşırı derecede mesafeli yaklaşır. Durum her ne kadar böyle olsa da ilerleyen süreçte Maria’da Endre’ye ilgi duymaya başlar. Bu ikilinin tanışmasının bir tesadüf olmadığı ise bu yakınlaşmadan sonra ortaya çıkar.
Şirketin psikiyatrına giden ikili aslında rüyalarının aynı olduğunu öğrenirler. Bu durum onları başta çok korkutsa da rüyaları ile ilgili düşünmeye başlayıp, sonrasında gerçek hayatta bu rüyaları birlikte yaşamaya başlarlar. Bunun üzerine ikisinin arasında sıra dışı bir şeyler olduğu ve bir araya gelmelerinin tesadüf olmadığı anlaşılır.
Fazlasıyla et, kan ve hayvan görüntüleri barındıran, tüm bu sertlik ve sıkıcı mezbaha havasında aşkın nasıl filizlenebildiğini ve akıllarda ki aşk algısının farklı bir göz ve tarz ile nasıl sunulduğuna şahit oluyoruz.
67. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı büyük ödülünü kazanarak sükse yapan filmin ayrıca FIPRESCI Ödülü ve Ekümenik Jüri Ödülü’nü de alarak başarısını ispatladığını da hatırlatalım.