David Lynch’in Mulholland Drive filmi BBC Culture’ın 21. Yüzyılın en iyi 100 filmi oylamasını zirvede tamamladı. Oylamanın 36 ülkeden 177 film eleştirmenine yapılmış olması başarının büyüklüğünü de oldukça artıran bir etken.
Filmin bu birinciliği neden hakettiğine madde madde bakalım:
Lynch’in umutlarımızı manipüle edişi
İzleyicinin zamanla geliştirdiği standart sinema dilini sarsacak şekilde umduklarının manipüle ediliyor oluşu. Örnek olarak; Justin Theroux’un oynadığı karakterle ilk karşılaşmasında Naomi Watts’ın karakterinin yüzüne yaptığı zoom’un seyirciye “ilk görüşte aşk” hissi vermesi ya da en azından Theroux’un seçmelerde Watts’ı seçeceği algısını yaratması.
Fakat sahne bu yönde devam etmeyecek. Lynch’in film boyunca defalarca tekrarlayan bu umut edişleri aslında tamamen yanlış çıkarmak için kurguladığını hissettiren bir çok örnekten sadece biri bu.
Seyirciyi her defasında adeta ayaklarının altından yer çekilmiş bir halde bırakan bu hayal kırıklıklarının bir başarısı da yine aynı seyircinin filmin kalbinde yer alan büyük ‘hiç’liğe daha sıkı sarılmasını sağlaması.
Film üzerine yapılacak çıkarımların sozsuzluğu
Film, üzerinde sınırsız sayıda açıklama yapmaya olanak sağlıyor. Hikaye akışı çizgisel değil miydi? Her şey rüya mıydı? Yarı rüya, yarı kabus mu? Farklı kişilerin rüyalarının birleşi miydi? Eğer her şey Naomi Watts’ın karakterinin bilinçaltı ise, karakterin ölümünden sonra hikaye kimin bakış açısından devam ediyordu? Yoksa ölümden sonra beynin kendinini tam olarak kapatmadan bilinçaltının var olmaya devam ettiği mi sunuluyordu? Kovboy kimdi?
Lynch, film üzerinde oluşabilecek bu ve benzeri hiçbir soru için kesin ve net bir cevap koymuyor ortaya.
Sert Hollywood eleştirisi
Filme en iyi Hollywood taşlamalarından biri demek doğru olur aslında. Hatta David Lynch’in de favorilerinden biri olduğunu belirttiği Sunset Boulevard’dan beri yapılmış en iyisi de demek yanlış olmaz.
Film daha önce de filmlerde sıkça yer bulan o fantastik Hollywood dünyasını, rüya-gibi bir melodram ve eski filmlere çeşitli göndermelerle seyirciye sunuyor.
Ancak bütün bunlar, Watts’ın karakteri gibi bu sektörde kendine yer edinmeye çalışan bir figür üzerinden Amerikan film endüstrisinin şeytani yanını ifade etmek için kullanılıyor.
Bağımsız sinema ruhunu zirveye çıkarması
Bağımsız sinema ruhunun savunulması Lynch’in filmlerinde hep öne çıkan bir tema olmuştur, Mulholland Drive bunun en belirgin örneklerinden biri.
“Hollywood’a isyan” bu anlamda filme kusursuz oturan bir elbise, çünkü bağımsız sinema çoğunlukla ne olduğundan çok ne olmadığıyla tanımlanmakta. Lynch filmde, bu farkındalıkla, bu isyanı daha da çarpıcı hale getirmek için geleneksel Hollywood mecazlarını önce kullanıyor sonra yıkıyor.
Naomi Watts’ın performansı
İngiliz aktrist, filmde sadece kariyerinin en iyi performansını vermekle kalmıyor aynı zamanda sinema tarihinin en iyi performanslarından birine imza atıyor.
Watts filmde Lynch’in bütün niyetini, filmin doğru tonunu da yaratacak şekilde perdeye yansıtıyor. (Lynch’in Watts’ı sadece bir fotoğrafıyla seçtiği, onunla tanışmadığı öncesinde tanışmadığı ve hiçbir filmini izlemediğini düşünürsek daha da ilginç gelecektir.)
Anlatımda kullanılan büyülü, mükemmel müzikler
Angelo Badalamenti’nin kusursuz film müziklerinin dışında, filmde anlatıma dahil sunulan müziklerin hepsi tek kelimeyle mükemmel.
Görsel olarak renki ve görkemli olan müziklerin aynı zamanda filmin anlatmak istediklerine yaptığı katkı çok büyük. Sahnelerdeki nostaljik kalite, Lynch’in Watts’ın oynadığı karakterin bilinçaltını betimleyebilmesi bakımından da oldukça önemli.
Adeta bir korku filmi ürkütücülüğü
Filmdeki karakterlerden birinin, restaurantın arka tarafında ürkünç ‘cadı’nın yüzünü görüp devrildiği sahnenin, film izlendikten günler sonra bile her köşe dönüşünde seyircinin aklına geleceği kesin.
Filmdeki korkunun geleneksel yöntemlerle sunulandan farklı olduğu kesin değil. Ancak çoğu korku filminden daha yüksek bir etkisi olduğu kesin. Seyirciyi sürekli rahatsızlığın sınırında tutup, ekranda görünenin ötesinde bir etki alanına sahip ve tam olarak da adı konulamayan bir hissiyat yaratıyor.
Burada yine Angelo Badalamenti’nin film müziklerini de ayrıca anmak gerek.
Bütün güzel şeyler gibi, yanlışlıkla yapılması
Lynch ve ABC arasındaki fikir ayrılıkları çözülebilmekten çok uzak olunca Lynch başka bir yerden yatırım bularak projeyi filme dönüştürmeye karar vermiş. Yönetmenin projeyi ilk etapta televizyon dizisi yapmak istemesinin en önemli sebebi bu sayede kazanacağı ekstra anlatım zamanının kafasındaki bütün yan hikayeleri aktarmaya olanak sağlaması.
Lynch fikrin oluşum aşamasıyla ilgili şöyle diyor; “Bir gece otururken, aklıma filmle ilgili fikirler gelmeye başladı ve o anda bunun mükemmel bir tecrübe olduğunu hissettim. Mükemmeldi çünkü bütün her şeye farklı bir açıdan görünüyordu. Şimdi baktığımda, filmin en başından beri tam da bu şekilde olmak istediğini düşünüyorum. Bu noktaya gelmesi, bu tuhaf başlangıcı yaşamasına bağlıydı.”